Kanserde Biyolojik Tedaviler
1.Biyolojik tedavi nedir?
Biyolojik tedavi (bazen imunoterapi, biyoterapi veya biyolojik yanıt değiştirici tedavi de denir), cerrahi girişim, kemoterapi ve radyasyon tedavisini de içeren kanser tedavi ailesine yeni eklenen bir tedavi türüdür. Biyolojik tedaviler vücudun bağışıklık sistemini doğrudan ya da dolaylı olarak, kanserle savaşmak ya da bazı kanser tedavileri nedeniyle oluşabilen yan etkileri azaltmak için kullanırlar.
2.Bağışıklık sistemi nedir ve nelerden oluşur?
Bağışıklık sistemi vücudu “yabancı” ya da “kendinden olmayan” istilacılara karşı birlikte savunan karmaşık bir hücre ve organlar ağıdır. Bu ağ vücudun enfeksiyonlar ve hastalıklara karşı başlıca savunmalarından birini oluşturur. Bağışıklık sistemi kanser de dahil olmak üzere hastalıklara karşı çeşitli yollarla savaşır. Örneğin, bağışıklık sistemi vücuttaki sağlıklı hücrelerle kanser hücreleri arasındaki farkı algılayarak kanserli hücreleri yok etmek için çalışır. Bununla birlikte, bağışıklık sistemi kanser hücrelerini her zaman “yabancı” olarak tanımayabilir. Ayrıca, bağışıklık sistemi bozulduğunda ya da yeterince çalışmadığında kanser ortaya çıkabilir.
Biyolojik tedaviler bağışıklık sisteminin yanıtlarını onarmak, uyarmak veya artırmak için tasarlanmıştır.
Bağışıklık sistemi hücreleri aşağıdakileri içerir:
Lenfositler kanda ve vücudun pek çok bölümünde bulunan bir tür beyaz kan hücreleridir. Lenfosit türleri arasında B hücreleri, T hücreleri, ve Doğal Öldürücü hücreler bulunur.
B hücreleri (B lenfositleri) olgunlaşarak antikor (immunoglobulin) denen proteinleri salgılayan plazma hücrelerine dönüşürler. Antikorlar antijen adı verilen yabancı maddeleri tanıyarak onlara bir anahtarın kilide girmesi gibi bağlanırlar. Her B hücresi tipi tek bir özel antikor üretir. Bu antikor da sadece bir özel antijeni tanır.
T hücreleri (T lenfositleri) başlıca sitokinler denen proteinleri üreterek çalışırlar. Sitokinler bağışıklık sistemine ait hücrelerin birbirleri ile iletişim kurmasını sağlar. Sitokinler içinde lenfokinler, interferonlar, interlökinler ve koloni-uyarıcı faktörler bulunur. Sitotoksik T hücreleri denen bazı T hücreleri enfekte olmuş, yabancı ya da kanserli hücrelere doğrudan saldıran gözenek-oluşturucu proteinler salgılarlar. Yardımcı T hücreleri (Helper T cells) denen diğer T hücreleri diğer bağışıklık sistemi savunucularına işaret göndermek üzere sitokinler salgılayarak bağışıklık yanıtını düzenlerler.
Doğal Öldürücü hücreler (Natural Killer cells (NK cells)) bir çok yabancı istilacıya, enfekte olmuş ve kanserli hücrelere bağlanarak onları öldüren güçlü sitokinler ve gözenek-oluşturucu proteinler salgılarlar. Sitotoksik T hücrelerinin aksine, hedefleri ile ilk karşılaştıklarında çok çabuk saldırmaya programlanmışlardır.
Fagositler mikroskobik organizmaları ve parçacıkları fagositoz denen işlemle yutup sindirebilen beyaz kan hücreleridir. Birçok çeşit fagosit vardır, bunlar içinde kanda dolaşan monositler ve tüm vücuttaki dokularda yer alan makrofajlar bulunur.
3.Biyolojik yanıt değiştiriciler nelerdir ve kanser tedavisinde nasıl kullanılabilirler?
Bazı antikorlar, sitokinler ve diğer bağışıklık sistemi maddeleri kanser tedavisi için laboratuarda üretilebilir. Bu maddelere sıklıkla biyolojik yanıt değiştiricileri (BRM) denir. BRM’ler vücudun bağışıklık savunması ile kanser hücreleri arasındaki etkileşimi değiştirerek vücudun hastalıkla savaşma yeteneğini artırabilir, yönlendirebilir ya da bu yetenek kaybolmuşsa tekrar kazandırabilir. BRM’ler arasında interferonlar, interlökinler, koloni-uyarıcı faktörler, monoklonal antikorlar, aşılar, gen tedavisi, ve spesifik olmayan immunomodulatör (bağışıklık sistemini yönlendiren) ajanlar yer alır. Bu BRM’lerin her biri 4. ilâ 10. Sorularda açıklanmıştır.
Araştırmacılar yeni BRM’ler keşfetmeye, bu maddelerin nasıl etki ettiğini araştırmaya ve bunları kanser tedavisinde kullanmak için yöntemler geliştirmeye devam etmektedirler. Biyolojik tedaviler şu amaçlar için kullanılabilir:
- Kanser gelişimine izin veren süreçleri durdurmak, kontrol altına almak veya baskılamak.
- Kanser hücrelerini daha tanınabilir hale getirmek, böylece bu hücreleri, bağışıklık sistemi tarafından yok edilmeleri için daha duyarlılaştırmak.
- T hücrerleri, NK hücreleri ve makrofajlar gibi bağışıklık sistemine ait hücrelerin öldürücü gücünü artırmak.
- Kanser hücrelerinin büyüme şablonlarını sağlıklı hücreler gibi davranmalarını sağlamak üzere değiştirmek.
- Normal bir hücreyi veya prekanseröz (kanser öncesi) bir hücreyi kanserli bir hücre haline getiren süreci durdurmak veya tersine çevirmek.
- Vücudun kemoterapi veya radyasyon gibi diğer kanser tedavileriyle yok edilen ya da zarar gören normal hücreleri onarma veya yerine yenilerini koyma yeteneklerini artırmak.
- Kanser hücrelerinin vücudun diğer bölümlerin sıçramasını önlemek.
Bazı BRM’ler belli kanser türlerinde tedavinin standart bir parçasıyken, diğer tip kanserlerin tedavilerindeki kullanımları ile ilgili klinik deneyler (araştırma çalışmaları) halen yürütülmektedir. BRM’ler tek başlarına veya birbirleriyle kombine halde uygulanırlar. Radyasyon tedavisi ve kemoterapi gibi diğer tedavilerle birlikte de uygulanmaktadırlar.
4.İnterferonlar nedir?
İnterferonlar (IFN’ler) vücutta doğal olarak bulunan sitokin türleridir. BRM olarak kullanılmak üzere laboratuarda üretilen ilk sitokinlerdir. Başlıca üç tip interferon bulunur—interferon alfa, interferon beta, interferon gamma; interferon alfa kanser tedavisinde en sık kullanılan tiptir.
Araştırmacılar interferonların, kanser hastasının bağışıklık sisteminin kansere karşı olan tepkisini artırabildiğini bulmuşlardır. Buna ek olarak, interferonlar kanser hücrelerine doğrudan etki ederek bunların büyümesini yavaşlatabilir veya daha normal davranış gösteren hücrelere dönüşmelerine öncülük eder. Araştırmacılar interferonların aynı zamanda NK hücrelerini, T hücrelerini ve makrofajları uyararak bağışıklık sisteminin kansere karşı fonksiyonunu artırdığına da inanmaktadırlar.
ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) interferon alfanın hairy cell lösemi, melanom, kronik myeloid lösemi ve AIDS’e bağlı Kaposi sarkomunu da içeren belli kanser tiplerinde tedavi için kullanımına onay vermiştir. Çalışmalar interferon alfanın böbrek kanseri ve non-Hodgkin lenfoma gibi diğer kanserlerin tedavisinde de etkili olabileceğini göstermiştir. Araştırmacılar çok sayıda kanserin tedavisi için interferon alfa ile diğer BRM’lerin veya kemoterapinin kombinasyonlarını klinik deneylerde araştırmaktadırlar.
5.İnterlökinler nedir?
İnterferonlar gibi, interlökinler de (IL’ler) vücutta doğal olarak bulunurlar ve laboratuar ortamında da üretilebilirler. Pek çok interlökin tanımlanmıştır: interlökin-2 (IL-2 veya aldeslökin) kanser tedavisinde en yaygın olarak çalışılmış olan interlökin türüdür. IL-2 kanser hücrelerini yok eden lenfositler gibi pek çok bağışıklık hücresinin büyümesini ve aktivitesini uyarır. FDA IL-2’yi metastatik (başka yere yayılan) böbrek kanseri ve metastatik melanomun tedavisi için onaylamıştır.
Araştırmacılar lösemi, lenfoma ile beyin, kolorektal (kalın bağırsak-rektum), yumurtalık, meme ve prostat kanserlerini de içeren diğer bir çok kanserin tedavisinde interlökinlerin yararlarını araştırmaya devam etmektedir.
6.Koloni-uyarıcı faktörler nelerdir?
Koloni-uyarıcı faktörler (CSF\'ler) (bazen hematopoetik büyüme faktörleri adı da verilir) genellikle tümör hücrelerini doğrudan etkilemezler; daha çok kemik iliği kök hücre hücrelerinin bölünerek akyuvar, platelet veya alyuvarlara dönüşümünü uyarırlar. Kemik iliği tüm kan hücrelerinin kaynağı olduğu için, vücudun bağışıklık sisteminde kritik bir öneme sahiptir.
Bağışıklık sisteminin CSF’ler ile uyarılması kanser tedavisi gören hastalarda yararlı olabilir. Antikanser ilaçlar vücudun akyuvar, alyuvar ve platelet yapma yeteneğini azaltabileceği için bu ilaçları alan hastalarda enfeksiyon gelişmesi, anemik olunması ve kanama riskleri yüksektir.
Doktorlar kan hücrelerinin üretimini uyarmak için CSF’leri kullanarak enfeksiyon riskini artırmadan veya kan ürünleri nakline gerek duymadan antikanser ilaçların dozlarını artırabilirler. Sonuç olarak, araştırmacılar CSF’lerin özellikle yüksek doz kemoterapi ile kombine edildiklerinde yararlı olduklarını belirlemişlerdir.
CSF’lere ve bunların kanser tedavisindeki kullanımlarına ait bazı örnekler şunlardır:
- G– CSF (filgrastim) ve GM–CSF (sargramostim) akyuvarların sayısını artırarak kemoterapi alan hastalarda enfeksiyon riskini azaltır. G– CSF ve GM–CSF ayrıca kök hücre ya da kemik iliği nakilleri için hazırlık yapılırken kök hücre üretimini uyarabilirler.
- Eritropoetin (epoetin) alyuvarların sayısını artırabilir, böylece kemoterapi alan hastalarda alyuvar nakillerine olan gereksinimi azaltır.
- Interlökin-11 (oprelvekin) vücudun platelet yapımına yardımcı olur ve kemoterapi alan hastalarda platelet nakillerine olan gereksinimi azaltır
Bilim adamları klinik deneylerle CSF’lerin lenfoma, lösemi, multipl myelom, melanom ile beyin, akciğer, yemek borusu, meme, rahim, yumurtalık, prostat, böbrek, kalın barsak ve rektum kanserlerini de içeren pek çok çeşit kanserin tedavisinde kullanımını araştırmaktadır.
7.Monoklonal antikorlar nedir?
Araştırmacılar laboratuarda üretilen ve monoklonal antikorlar adı verilen (MOAB’ler veya MoAB’ler) bazı antikorların etkinliğini değerlendirmektedir. Bu antikorlar tek bir tip hücre tarafından üretilir ve belli bir antijene özeldir. Araştırmacılar çeşitli kanser hücrelerinin yüzeyinde bulunan antijenlere özel MOAB’lerin üretim yöntemlerini incelemektedirler.
MOAB’leri üretmek için bilim insanları ilk önce insan kanser hücrelerini farelere enjekte ederler. Buna yanıt olarak farenin bağışıklık sistemi bu kanser hücrelerine karşı antikorlar üretir. Bilim insanları daha sonra farenin bu antikorları üreten plazam hücrelerini ayırarak laboratuarda üretilen hücrelerle kaynaştırırlar; böylece hibridoma denen “hibrid” (melez) hücreler oluşur. Hibridomalar bu saf antikorları (MOAB’leri) büyük miktarlarda sonsuza dek üretebilirler.
MOAB’ler kanser tedavisinde bir çok şekilde kullanılabilirler:
- Belli tipte kanserlerle etkileşime giren MOAB’ler hastanın bağışıklık sistemini kansere karşı uyarabilirler.
- MOAB’ler hücre büyüme faktörleri ile etkileşime girmek üzere programlanabilirler, böylelikle kanser hücrelerinin büyümelerini engelleyebilirler.
- MOAB’ler antikanser ilaçları, radyoizotoplar (radyoaktif maddeler) diğer BRM’ler veya diğer toksinlerle bağlantılı olabilirler. Antikorlar kanser hücrelerine tutunduklarında tümör hücrelerini yok etmeye yarayan bu zehirleri doğrudan kanserli hücreye iletirler.
Radyoizotop taşıyan MOAB’ler de kolorektal (kalın barsak-rektum), yumurtalık ve prostat kanseri gibi bazı kanserlerin tanısında yararlı olabilirler.
rituximab ve trastuzumab FDA tarafından onaylanmış MOAB’lere örnektir. Ritumab non-Hodgkin lenfoma tedavisinde kullanılmaktadır. Herceptin, HER-2 adı verilen proteini aşırı miktarda üreten tümörleri olan metastatik (yayılmış) meme kanserli hastaların tedavisinde kullanılır. Klinik deneylerde araştırmacılar MOAB’leri lenfoma, lösem,, melanom ile beyin, meme, akciğer, kalın barsak, rektum, yumurtalık, prostat ve diğer bölgelerdeki kanserlerin tedavisinde test etmektedirler.
8.Kanser aşıları nedir?
Kanser aşıları halen araştırılan biyolojik tedavilerin bir türüdür. Kızamık, kabakulak ve tetanos gibi enfeksiyon hastalıklarında uygulanan aşılar hastalık oluşmadan önce kişiye enjekte edilir.
Bu aşılar vücuttaki bağışıklık hücrelerini enfeksiyona yol açan ajanların yüzeyinde bulunan zayıflatılmış antijenlere maruz bıraktıkları için etkilidirler. Bu sayede bağışıklık sistemi enfeksiyona yol açan ajana karşı özel olarak antikorlar üreten plazma hücrelerinin yapımını artırır. Bağışıklık sistemi ayrıca enfeksiyon ajanını tanıyan T hücrelerinin yapımını da artırır. Bu aktive edilmiş bağışıklık hücreleri antijenle karşılaşmalarını hatırlarlar, böylece ajanın vücuda bir sonraki girişinde bağışıklık sistemi önceden hazırlanmış olur ve enfeksiyonu durdurur.
Araştırmacılar hastanın bağışıklık sisteminin kanser hücrelerini tanımaya teşvik edecek aşılar geliştirmektedir. Kanser aşıları var olan bir kanseri tedavi etmek üzere (terapötik aşılar) ya da kanser oluşumunu önlemek için (profilaktik aşılar) tasarlanmıştır. Terapötik aşılar hastaya kanser tanısı konduktan sonra enjekte edilir. Bu aşılar var olan tümörlerin gelişmesini durdurabilir, kanserin nüksetmesini engelleyebilir veya önceki tedavilerle öldürülememiş olan kanser hücrelerini yok edebilir. Kanser aşıları tümör küçükken verildiğinde kanseri tamamen yok edebilir. Buna karşın, profilaktik aşılar sağlıklı insanlara kanser oluşmadan önce verilir. Bu aşılar bağışıklık sisteminin kansere neden olabilecek virüslere karşı saldırmasını uyarmak üzere tasarlanmıştır. Bu kanser yapan virüsleri hedef alarak doktorlar belli tip kanserlerin gelişmesini önlemeyi umut etmektedirler.
İlk kanser aşısı klinik deneyleri başlıca melanomlu hastalarda yürütülmüştür. Terapötik aşılar ayrıca lenfoma, lösemi ile beyin, meme, akciğer, böbrek, yumurtalık, prostat, pankreas, kalın barsak ve rektum kanserlerini de içeren pek çok çeşit kanserin tedavisinde kullanımını araştırmaktadır. Araştırmacılar aynı zamanda rahim ağzı (serviks) ve karaciğer kanserlerinin önlenmesi için koruyucu (profilaktik) aşılarla ilgili araştırmalar da yürütmektedir. Bunların yanında, bilim insanları kanser aşılarının diğer BRM’leri ile birlikte kullanılabileceği yöntemleri de araştırmaktadırlar.
9.Gen tedavisi nedir?
Gen tedavisi bir kişinin hücrelerine hastalıkla savaşması için genetik maddenin verildiği deneysel bir tedavidir. Araştırmacılar hastanın bağışıklık sisteminin kansere karşı verdiği yanıtı artıracak gen tedavisi yöntemlerini araştırmaktadırlar. Örneğin, bir bağışıklık hücresinin içine kanser hücrelerini daha iyi tanıyıp saldırmasını sağlamak için bir gen yerleştirilebilir. Başka bir yaklaşım ile, bilim insanları kanser hücrelerinin içine sitokin üretimine neden olacak genleri yerleştirerek bağışıklık sistemini uyarırlar. Günümüzde gen tedavisi ve bunun kanserin biyolojik tedavisindeki potansiyel uygulamalarını araştıran klinik deneyler yürütülmektedir.
10.Spesifik olmayan bağışıklık düzenleyici ajanlar nelerdir?
Spesifik olmayan bağışıklık düzenleyici ajanlar bağışıklık sistemini uyaran ya da dolaylı yoldan güçlendiren maddelerdir. Sıklıkla, bu ajanlar temel bağışıklık sistemi hücrelerini hedefleyerek sitokin ve immunglobulinlerin yapımında artış gibi ikincil yanıtların oluşmasını sağlarlar. Kanser tedavisinde kullanılan spesifik olmayan bağışıklık düzenleyici ajanlardan ikisi bacillus Calmette-Guerin (BCG) ve levamisol’dür.
Tüberküloz aşısı olarak yaygın şekilde kullanılan BCG, cerrahi girişim sonrası yüzeyel mesane kanserinin tedavisinde de kullanılmaktadır. BCG bu işi inflamatuar (iltihap yapıcı) ve belki de bir bağışıklık yanıtı oluşturarak yapıyor olabilir. Mesane içine BCG eriyiği verilerek bunun hasta idrarını yapmadan 2 saat orada kalması sağlanır. Bu tedavi 6 hafta boyunca, genellikle haftada bir kez uygulanır.
Levamisol bazen florourasil (5–FU) kemoterapisi ile beraber ameliyat sonrası evre III (Duke evrelemesinde C) kolon kanserinin (kalın bağırsak kanseri) tedavisinde kullanılır. Levamisol baskılanmış bağışıklık fonksiyonunu düzeltme etkisi gösteriyor olabilir.
11.Biyolojik tedavilerin yan etkileri var mıdır?
Diğer kanser tedavi türleri gibi biyolojik tedaviler de çok sayıda yan etkiye neden olabilir ve bunlar kullanılan ajandan ajana ve tedavi edilen hastadan hastaya değişkenlik gösterebilir. BRM’lerin enjekte edildiği bölgede kızarıklıklar ve şişme görülebilir. İnterferon ve interlökinlerin de yer aldığı pek çok BRM’ler ateş, titreme, bulantı, kusma ve iştahsızlık gibi gribal belirtilere yol açabilir. Halsizlik de bazı BRM’lerin bir başka sık görülen yan etkisidir. Tansiyon da etkilenebilir. IL-2’nin yan etkileri verilen doza bağlı olarak sıklıkla şiddetli olabilir. Yüksek doz IL-2 ile tedavi edilen hastaların yakından takip edilmeleri gerekir. CSF’lerin yan etkileri arasında kemik ağrısı, halsizlik, ateş ve iştahsızlık bulunur. MOAB’leri yan etkileri değişkenlik gösterir ve ciddi alerjik reaksiyonlar oluşabilir. Kanser aşıları kas ağrısı ve ateşe neden olabilir.