Angiogenez İnhibibitör Tedavisi
Tümörlere kan desteğini azaltmak için yapılan tedavilerin genel özeti
1.Anjiogenez nedir?
Anjiogenez yeni kan damarlarının oluşumu demektir. Anjiogenez vücutta üretilen belli kimyasallar tarafından kontrol edilen bir süreçtir. Bu kimyasalların bazıları hücreleri zarar görmüş kan damarlarını onarmak veya yenilerini oluşturmak için uyarır. Anjiogenez inhibitörleri denen diğerleri ise bu sürecin durdurulmasını işaret eder.
2.Kanserde anjiogenez niçin önemlidir?
Anjiogenez kanserin büyümesinde ve yayılmasında önemli bir rol oynar. Yeni kan damarları kanser hücrelerini oksijen ve besin maddeleriyle “besler” ve böylece bu hücrelerin büyümesine, yakınlardaki dokulara saldırmasına, vücudun diğer bölümlerine yayılarak yeni kanser kolonileri kurmasına olanak sağlar.
3.Anjiogenez tümörlerde nasıl durdurulabilir?
Tümörler yeni kan damarları olmaksızın büyüyüp yayılamayacakları için, bilim adamları anjiogenezi duruduracak yöntemler bulmaya çalışmaktadır. Bilim adamları aynı zamanda antinjiogenetik ajanlar adı verilen doğal ve yapay anjiogenez inhibitörleri üzerine çalışmakta ve bu kimyasalların yeni kan damarlarının oluşumunu önleyerek kanserin büyümesini yavaşlatıp engelleyebileceklerini ummaktadırlar.
4.Günümüzde herhangi bir anjiogenez inhibitörü insanlardaki kanserin tedavisinde kullanılmakta mıdır?
Evet. ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), bevacizumab (Avastin®) adlı ilacı vücudun diğer bölgelerine sıçramış olan kolorektal kanserlerin (bağırsak ve rektum kanserleri), bazı non-small cell akciğer kanserlerinin (küçük hücreli olmayan akciğer kanserleri) ve vücudun başka bölgelerine yayılmış olan bazı meme kanserlerinin tedavisinde diğer ilaçlarla birlikte kullanımını onaylamıştır. Bevacizumab tümörün büyümesini geciktirdiği ve daha da önemlisi, hastaların yaşamını uzattığı kanıtlanmış olan ilk anjiogenez inhibitörüdür.
FDA ayrıca anti anjiogenik etkinliği olan diğer ilaçları da multipl myelom, mantlehücreli lenfoma, gastroentestinal stromal tümörler (GIST) ve böbrek kanserinde tedavi için kullanımını onaylamıştır.
Araştırmacılar ayrıca bu ilaçların diğer kanserlerin tedavisi için de incelemektedirler (bkz. Soru 8).
5.Anjiogenez inhibitörlerinin avantajları nelerdir?
Angiogenez inhiitörlerinin yan etkileri genellikle çok hafif olup sağlıklı hücrelerin çoğuna karşı toksik değildirler. Kemoterapi ilaçlarının aksine, uzun süre kullanılsalar dahi, tümörlerin anjiogenez inhibitörlerine karşı direnç oluşturmadıkları düşünülmektedir.
Anjiogenez inhibitörleri bazı kemoterapi ilaçları ile radyasyon tedavisinin kombine verilmesi durumunda etkinliklerinin artmasına yardımcı olabilir.
6.Anjiogenez inhibitörlerinin sınırlı kaldıkları alanlar nelerdir?
Anjiogenez inhibitör tedavisi tümörleri öldürmeyebilir, ancak tümörlerin büyümelerini engelleyebilir. Bu nedenle, nu tür tedavinin uzun bir süre uygulanması gerekebilir. Anjiogenez yara iyileşmesinde ve üremede önemli olduğu için, antianjiogenik ilaçların uzun süreli kullanımı kanama, kan pıhtılaşması, kalp fonksiyonları, bağışıklık sistemi (immün sistem) ve üreme sistemi ile ilgili sorunlara neden olabilir (1).
7.Anjiogenez inhibitörleri ile tedavinin herhangi bir komplikasyonu veya yan etkisi var mıdır?
Bu tedaviyi gören bir hastanın bağışıklık sistemi bozulabilir, bu da hastayı enfeksiyonlara daha duyarlı hale getirir ve yaraların iyileşmesini tamamen olmasa da kısmen önleyebilir. Hastalarda üreme problemleri görülebilir ve hasta antianjiogenik ilacı kullanırken hamile kalırsa fetüsün de zarar görmesi olasıdır. Kalp sorunları ve yüksek tansiyon kötüleşebilir, kanama ya da kan pıhtılaşma riskleri de aratabilir (1).
Anjiogenez inhibitör tedavisi halen araştırma halinde olduğu için, olası tüm komplikasyonlar ve yan etkiler henüz tam bilinememektedir.
8.Anjiogenez inhibitör tedavisinin geleceği nedir?
Diğer anjiogenez inhibitörleri halen klinik deneylerle (araştırma çalışmalarıyla) araştırılmakla birlikte, insanlardaki kansere karşı etkili olup olmadıkları henüz gösterilmemiştir. Bu anjiogenez inhibitörlerinin insan kanserini tedavisinde güvenilir ve etkili olduğu kanıtlanırsa, FDA tarafından onaylanarak yaygın kullanıma sokulabilirler.
Kanserde Biyolojik Tedaviler
1.Biyolojik tedavi nedir?
Biyolojik tedavi (bazen imunoterapi, biyoterapi veya biyolojik yanıt değiştirici tedavi de denir), cerrahi girişim, kemoterapi ve radyasyon tedavisini de içeren kanser tedavi ailesine yeni eklenen bir tedavi türüdür. Biyolojik tedaviler vücudun bağışıklık sistemini doğrudan ya da dolaylı olarak, kanserle savaşmak ya da bazı kanser tedavileri nedeniyle oluşabilen yan etkileri azaltmak için kullanırlar.
2.Bağışıklık sistemi nedir ve nelerden oluşur?
Bağışıklık sistemi vücudu “yabancı” ya da “kendinden olmayan” istilacılara karşı birlikte savunan karmaşık bir hücre ve organlar ağıdır. Bu ağ vücudun enfeksiyonlar ve hastalıklara karşı başlıca savunmalarından birini oluşturur. Bağışıklık sistemi kanser de dahil olmak üzere hastalıklara karşı çeşitli yollarla savaşır. Örneğin, bağışıklık sistemi vücuttaki sağlıklı hücrelerle kanser hücreleri arasındaki farkı algılayarak kanserli hücreleri yok etmek için çalışır. Bununla birlikte, bağışıklık sistemi kanser hücrelerini her zaman “yabancı” olarak tanımayabilir. Ayrıca, bağışıklık sistemi bozulduğunda ya da yeterince çalışmadığında kanser ortaya çıkabilir.
Biyolojik tedaviler bağışıklık sisteminin yanıtlarını onarmak, uyarmak veya artırmak için tasarlanmıştır.
Bağışıklık sistemi hücreleri aşağıdakileri içerir:
Lenfositler kanda ve vücudun pek çok bölümünde bulunan bir tür beyaz kan hücreleridir. Lenfosit türleri arasında B hücreleri, T hücreleri, ve Doğal Öldürücü hücreler bulunur.
B hücreleri (B lenfositleri) olgunlaşarak antikor (immunoglobulin) denen proteinleri salgılayan plazma hücrelerine dönüşürler. Antikorlar antijen adı verilen yabancı maddeleri tanıyarak onlara bir anahtarın kilide girmesi gibi bağlanırlar. Her B hücresi tipi tek bir özel antikor üretir. Bu antikor da sadece bir özel antijeni tanır.
T hücreleri (T lenfositleri) başlıca sitokinler denen proteinleri üreterek çalışırlar. Sitokinler bağışıklık sistemine ait hücrelerin birbirleri ile iletişim kurmasını sağlar. Sitokinler içinde lenfokinler, interferonlar, interlökinler ve koloni-uyarıcı faktörler bulunur. Sitotoksik T hücreleri denen bazı T hücreleri enfekte olmuş, yabancı ya da kanserli hücrelere doğrudan saldıran gözenek-oluşturucu proteinler salgılarlar. Yardımcı T hücreleri (Helper T cells) denen diğer T hücreleri diğer bağışıklık sistemi savunucularına işaret göndermek üzere sitokinler salgılayarak bağışıklık yanıtını düzenlerler.
Doğal Öldürücü hücreler (Natural Killer cells (NK cells)) bir çok yabancı istilacıya, enfekte olmuş ve kanserli hücrelere bağlanarak onları öldüren güçlü sitokinler ve gözenek-oluşturucu proteinler salgılarlar. Sitotoksik T hücrelerinin aksine, hedefleri ile ilk karşılaştıklarında çok çabuk saldırmaya programlanmışlardır.
Fagositler mikroskobik organizmaları ve parçacıkları fagositoz denen işlemle yutup sindirebilen beyaz kan hücreleridir. Birçok çeşit fagosit vardır, bunlar içinde kanda dolaşan monositler ve tüm vücuttaki dokularda yer alan makrofajlar bulunur.
3.Biyolojik yanıt değiştiriciler nelerdir ve kanser tedavisinde nasıl kullanılabilirler?
Bazı antikorlar, sitokinler ve diğer bağışıklık sistemi maddeleri kanser tedavisi için laboratuarda üretilebilir. Bu maddelere sıklıkla biyolojik yanıt değiştiricileri (BRM) denir. BRM’ler vücudun bağışıklık savunması ile kanser hücreleri arasındaki etkileşimi değiştirerek vücudun hastalıkla savaşma yeteneğini artırabilir, yönlendirebilir ya da bu yetenek kaybolmuşsa tekrar kazandırabilir. BRM’ler arasında interferonlar, interlökinler, koloni-uyarıcı faktörler, monoklonal antikorlar, aşılar, gen tedavisi, ve spesifik olmayan immunomodulatör (bağışıklık sistemini yönlendiren) ajanlar yer alır. Bu BRM’lerin her biri 4. ilâ 10. Sorularda açıklanmıştır.
Araştırmacılar yeni BRM’ler keşfetmeye, bu maddelerin nasıl etki ettiğini araştırmaya ve bunları kanser tedavisinde kullanmak için yöntemler geliştirmeye devam etmektedirler. Biyolojik tedaviler şu amaçlar için kullanılabilir:
- Kanser gelişimine izin veren süreçleri durdurmak, kontrol altına almak veya baskılamak.
- Kanser hücrelerini daha tanınabilir hale getirmek, böylece bu hücreleri, bağışıklık sistemi tarafından yok edilmeleri için daha duyarlılaştırmak.
- T hücrerleri, NK hücreleri ve makrofajlar gibi bağışıklık sistemine ait hücrelerin öldürücü gücünü artırmak.
- Kanser hücrelerinin büyüme şablonlarını sağlıklı hücreler gibi davranmalarını sağlamak üzere değiştirmek.
- Normal bir hücreyi veya prekanseröz (kanser öncesi) bir hücreyi kanserli bir hücre haline getiren süreci durdurmak veya tersine çevirmek.
- Vücudun kemoterapi veya radyasyon gibi diğer kanser tedavileriyle yok edilen ya da zarar gören normal hücreleri onarma veya yerine yenilerini koyma yeteneklerini artırmak.
- Kanser hücrelerinin vücudun diğer bölümlerin sıçramasını önlemek.
Bazı BRM’ler belli kanser türlerinde tedavinin standart bir parçasıyken, diğer tip kanserlerin tedavilerindeki kullanımları ile ilgili klinik deneyler (araştırma çalışmaları) halen yürütülmektedir. BRM’ler tek başlarına veya birbirleriyle kombine halde uygulanırlar. Radyasyon tedavisi ve kemoterapi gibi diğer tedavilerle birlikte de uygulanmaktadırlar.
4.İnterferonlar nedir?
İnterferonlar (IFN’ler) vücutta doğal olarak bulunan sitokin türleridir. BRM olarak kullanılmak üzere laboratuarda üretilen ilk sitokinlerdir. Başlıca üç tip interferon bulunur—interferon alfa, interferon beta, interferon gamma; interferon alfa kanser tedavisinde en sık kullanılan tiptir.
Araştırmacılar interferonların, kanser hastasının bağışıklık sisteminin kansere karşı olan tepkisini artırabildiğini bulmuşlardır. Buna ek olarak, interferonlar kanser hücrelerine doğrudan etki ederek bunların büyümesini yavaşlatabilir veya daha normal davranış gösteren hücrelere dönüşmelerine öncülük eder. Araştırmacılar interferonların aynı zamanda NK hücrelerini, T hücrelerini ve makrofajları uyararak bağışıklık sisteminin kansere karşı fonksiyonunu artırdığına da inanmaktadırlar.
ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) interferon alfanın hairy cell lösemi, melanom, kronik myeloid lösemi ve AIDS’e bağlı Kaposi sarkomunu da içeren belli kanser tiplerinde tedavi için kullanımına onay vermiştir. Çalışmalar interferon alfanın böbrek kanseri ve non-Hodgkin lenfoma gibi diğer kanserlerin tedavisinde de etkili olabileceğini göstermiştir. Araştırmacılar çok sayıda kanserin tedavisi için interferon alfa ile diğer BRM’lerin veya kemoterapinin kombinasyonlarını klinik deneylerde araştırmaktadırlar.
5.İnterlökinler nedir?
İnterferonlar gibi, interlökinler de (IL’ler) vücutta doğal olarak bulunurlar ve laboratuar ortamında da üretilebilirler. Pek çok interlökin tanımlanmıştır: interlökin-2 (IL-2 veya aldeslökin) kanser tedavisinde en yaygın olarak çalışılmış olan interlökin türüdür. IL-2 kanser hücrelerini yok eden lenfositler gibi pek çok bağışıklık hücresinin büyümesini ve aktivitesini uyarır. FDA IL-2’yi metastatik (başka yere yayılan) böbrek kanseri ve metastatik melanomun tedavisi için onaylamıştır.
Araştırmacılar lösemi, lenfoma ile beyin, kolorektal (kalın bağırsak-rektum), yumurtalık, meme ve prostat kanserlerini de içeren diğer bir çok kanserin tedavisinde interlökinlerin yararlarını araştırmaya devam etmektedir.
6.Koloni-uyarıcı faktörler nelerdir?
Koloni-uyarıcı faktörler (CSF\'ler) (bazen hematopoetik büyüme faktörleri adı da verilir) genellikle tümör hücrelerini doğrudan etkilemezler; daha çok kemik iliği kök hücre hücrelerinin bölünerek akyuvar, platelet veya alyuvarlara dönüşümünü uyarırlar. Kemik iliği tüm kan hücrelerinin kaynağı olduğu için, vücudun bağışıklık sisteminde kritik bir öneme sahiptir.
Bağışıklık sisteminin CSF’ler ile uyarılması kanser tedavisi gören hastalarda yararlı olabilir. Antikanser ilaçlar vücudun akyuvar, alyuvar ve platelet yapma yeteneğini azaltabileceği için bu ilaçları alan hastalarda enfeksiyon gelişmesi, anemik olunması ve kanama riskleri yüksektir.
Doktorlar kan hücrelerinin üretimini uyarmak için CSF’leri kullanarak enfeksiyon riskini artırmadan veya kan ürünleri nakline gerek duymadan antikanser ilaçların dozlarını artırabilirler. Sonuç olarak, araştırmacılar CSF’lerin özellikle yüksek doz kemoterapi ile kombine edildiklerinde yararlı olduklarını belirlemişlerdir.
CSF’lere ve bunların kanser tedavisindeki kullanımlarına ait bazı örnekler şunlardır:
- G– CSF (filgrastim) ve GM–CSF (sargramostim) akyuvarların sayısını artırarak kemoterapi alan hastalarda enfeksiyon riskini azaltır. G– CSF ve GM–CSF ayrıca kök hücre ya da kemik iliği nakilleri için hazırlık yapılırken kök hücre üretimini uyarabilirler.
- Eritropoetin (epoetin) alyuvarların sayısını artırabilir, böylece kemoterapi alan hastalarda alyuvar nakillerine olan gereksinimi azaltır.
- Interlökin-11 (oprelvekin) vücudun platelet yapımına yardımcı olur ve kemoterapi alan hastalarda platelet nakillerine olan gereksinimi azaltır
Bilim adamları klinik deneylerle CSF’lerin lenfoma, lösemi, multipl myelom, melanom ile beyin, akciğer, yemek borusu, meme, rahim, yumurtalık, prostat, böbrek, kalın barsak ve rektum kanserlerini de içeren pek çok çeşit kanserin tedavisinde kullanımını araştırmaktadır.
7.Monoklonal antikorlar nedir?
Araştırmacılar laboratuarda üretilen ve monoklonal antikorlar adı verilen (MOAB’ler veya MoAB’ler) bazı antikorların etkinliğini değerlendirmektedir. Bu antikorlar tek bir tip hücre tarafından üretilir ve belli bir antijene özeldir. Araştırmacılar çeşitli kanser hücrelerinin yüzeyinde bulunan antijenlere özel MOAB’lerin üretim yöntemlerini incelemektedirler.
MOAB’leri üretmek için bilim insanları ilk önce insan kanser hücrelerini farelere enjekte ederler. Buna yanıt olarak farenin bağışıklık sistemi bu kanser hücrelerine karşı antikorlar üretir. Bilim insanları daha sonra farenin bu antikorları üreten plazam hücrelerini ayırarak laboratuarda üretilen hücrelerle kaynaştırırlar; böylece hibridoma denen “hibrid” (melez) hücreler oluşur. Hibridomalar bu saf antikorları (MOAB’leri) büyük miktarlarda sonsuza dek üretebilirler.
MOAB’ler kanser tedavisinde bir çok şekilde kullanılabilirler:
- Belli tipte kanserlerle etkileşime giren MOAB’ler hastanın bağışıklık sistemini kansere karşı uyarabilirler.
- MOAB’ler hücre büyüme faktörleri ile etkileşime girmek üzere programlanabilirler, böylelikle kanser hücrelerinin büyümelerini engelleyebilirler.
- MOAB’ler antikanser ilaçları, radyoizotoplar (radyoaktif maddeler) diğer BRM’ler veya diğer toksinlerle bağlantılı olabilirler. Antikorlar kanser hücrelerine tutunduklarında tümör hücrelerini yok etmeye yarayan bu zehirleri doğrudan kanserli hücreye iletirler.
Radyoizotop taşıyan MOAB’ler de kolorektal (kalın barsak-rektum), yumurtalık ve prostat kanseri gibi bazı kanserlerin tanısında yararlı olabilirler.
rituximab ve trastuzumab FDA tarafından onaylanmış MOAB’lere örnektir. Ritumab non-Hodgkin lenfoma tedavisinde kullanılmaktadır. Herceptin, HER-2 adı verilen proteini aşırı miktarda üreten tümörleri olan metastatik (yayılmış) meme kanserli hastaların tedavisinde kullanılır. Klinik deneylerde araştırmacılar MOAB’leri lenfoma, lösem,, melanom ile beyin, meme, akciğer, kalın barsak, rektum, yumurtalık, prostat ve diğer bölgelerdeki kanserlerin tedavisinde test etmektedirler.
8.Kanser aşıları nedir?
Kanser aşıları halen araştırılan biyolojik tedavilerin bir türüdür. Kızamık, kabakulak ve tetanos gibi enfeksiyon hastalıklarında uygulanan aşılar hastalık oluşmadan önce kişiye enjekte edilir.
Bu aşılar vücuttaki bağışıklık hücrelerini enfeksiyona yol açan ajanların yüzeyinde bulunan zayıflatılmış antijenlere maruz bıraktıkları için etkilidirler. Bu sayede bağışıklık sistemi enfeksiyona yol açan ajana karşı özel olarak antikorlar üreten plazma hücrelerinin yapımını artırır. Bağışıklık sistemi ayrıca enfeksiyon ajanını tanıyan T hücrelerinin yapımını da artırır. Bu aktive edilmiş bağışıklık hücreleri antijenle karşılaşmalarını hatırlarlar, böylece ajanın vücuda bir sonraki girişinde bağışıklık sistemi önceden hazırlanmış olur ve enfeksiyonu durdurur.
Araştırmacılar hastanın bağışıklık sisteminin kanser hücrelerini tanımaya teşvik edecek aşılar geliştirmektedir. Kanser aşıları var olan bir kanseri tedavi etmek üzere (terapötik aşılar) ya da kanser oluşumunu önlemek için (profilaktik aşılar) tasarlanmıştır. Terapötik aşılar hastaya kanser tanısı konduktan sonra enjekte edilir. Bu aşılar var olan tümörlerin gelişmesini durdurabilir, kanserin nüksetmesini engelleyebilir veya önceki tedavilerle öldürülememiş olan kanser hücrelerini yok edebilir. Kanser aşıları tümör küçükken verildiğinde kanseri tamamen yok edebilir. Buna karşın, profilaktik aşılar sağlıklı insanlara kanser oluşmadan önce verilir. Bu aşılar bağışıklık sisteminin kansere neden olabilecek virüslere karşı saldırmasını uyarmak üzere tasarlanmıştır. Bu kanser yapan virüsleri hedef alarak doktorlar belli tip kanserlerin gelişmesini önlemeyi umut etmektedirler.
İlk kanser aşısı klinik deneyleri başlıca melanomlu hastalarda yürütülmüştür. Terapötik aşılar ayrıca lenfoma, lösemi ile beyin, meme, akciğer, böbrek, yumurtalık, prostat, pankreas, kalın barsak ve rektum kanserlerini de içeren pek çok çeşit kanserin tedavisinde kullanımını araştırmaktadır. Araştırmacılar aynı zamanda rahim ağzı (serviks) ve karaciğer kanserlerinin önlenmesi için koruyucu (profilaktik) aşılarla ilgili araştırmalar da yürütmektedir. Bunların yanında, bilim insanları kanser aşılarının diğer BRM’leri ile birlikte kullanılabileceği yöntemleri de araştırmaktadırlar.
9.Gen tedavisi nedir?
Gen tedavisi bir kişinin hücrelerine hastalıkla savaşması için genetik maddenin verildiği deneysel bir tedavidir. Araştırmacılar hastanın bağışıklık sisteminin kansere karşı verdiği yanıtı artıracak gen tedavisi yöntemlerini araştırmaktadırlar. Örneğin, bir bağışıklık hücresinin içine kanser hücrelerini daha iyi tanıyıp saldırmasını sağlamak için bir gen yerleştirilebilir. Başka bir yaklaşım ile, bilim insanları kanser hücrelerinin içine sitokin üretimine neden olacak genleri yerleştirerek bağışıklık sistemini uyarırlar. Günümüzde gen tedavisi ve bunun kanserin biyolojik tedavisindeki potansiyel uygulamalarını araştıran klinik deneyler yürütülmektedir.
10.Spesifik olmayan bağışıklık düzenleyici ajanlar nelerdir?
Spesifik olmayan bağışıklık düzenleyici ajanlar bağışıklık sistemini uyaran ya da dolaylı yoldan güçlendiren maddelerdir. Sıklıkla, bu ajanlar temel bağışıklık sistemi hücrelerini hedefleyerek sitokin ve immunglobulinlerin yapımında artış gibi ikincil yanıtların oluşmasını sağlarlar. Kanser tedavisinde kullanılan spesifik olmayan bağışıklık düzenleyici ajanlardan ikisi bacillus Calmette-Guerin (BCG) ve levamisol’dür.
Tüberküloz aşısı olarak yaygın şekilde kullanılan BCG, cerrahi girişim sonrası yüzeyel mesane kanserinin tedavisinde de kullanılmaktadır. BCG bu işi inflamatuar (iltihap yapıcı) ve belki de bir bağışıklık yanıtı oluşturarak yapıyor olabilir. Mesane içine BCG eriyiği verilerek bunun hasta idrarını yapmadan 2 saat orada kalması sağlanır. Bu tedavi 6 hafta boyunca, genellikle haftada bir kez uygulanır.
Levamisol bazen florourasil (5–FU) kemoterapisi ile beraber ameliyat sonrası evre III (Duke evrelemesinde C) kolon kanserinin (kalın bağırsak kanseri) tedavisinde kullanılır. Levamisol baskılanmış bağışıklık fonksiyonunu düzeltme etkisi gösteriyor olabilir.
11.Biyolojik tedavilerin yan etkileri var mıdır?
Diğer kanser tedavi türleri gibi biyolojik tedaviler de çok sayıda yan etkiye neden olabilir ve bunlar kullanılan ajandan ajana ve tedavi edilen hastadan hastaya değişkenlik gösterebilir. BRM’lerin enjekte edildiği bölgede kızarıklıklar ve şişme görülebilir. İnterferon ve interlökinlerin de yer aldığı pek çok BRM’ler ateş, titreme, bulantı, kusma ve iştahsızlık gibi gribal belirtilere yol açabilir. Halsizlik de bazı BRM’lerin bir başka sık görülen yan etkisidir. Tansiyon da etkilenebilir. IL-2’nin yan etkileri verilen doza bağlı olarak sıklıkla şiddetli olabilir. Yüksek doz IL-2 ile tedavi edilen hastaların yakından takip edilmeleri gerekir. CSF’lerin yan etkileri arasında kemik ağrısı, halsizlik, ateş ve iştahsızlık bulunur. MOAB’leri yan etkileri değişkenlik gösterir ve ciddi alerjik reaksiyonlar oluşabilir. Kanser aşıları kas ağrısı ve ateşe neden olabilir.
Biyolojik Tedavi
Biyolojik tedavi nedir?
Biyolojik tedavi bağışıklık sisteminizle birlikte çalışan bir tedavi türüdür. Kanserle mücadelede veya kemoterapi gibi diğer kanser tedavilerine bağlı olarak gelişen yan etkilerin (aldığınız ilaçlara karşı vücudunuzun verdiği reaksiyonun) kontrol altına alınmasında yararlı olabilir.
Biyolojik tedavi ile kemoterapi arasındaki fark nedir?
Biyolojik tedavi ile kemoterapinin her ikisi de kanserle mücadelede uygulanan tedavilerdir. Benzer görülmelerine karşın, farklı yollarla iş görürler. Biyolojik tedavi bağışıklık sisteminizin kanserle savaşmasına yardımcı olur. Kemoterapi ise kanser hücrelerine doğrudan saldırır.
Biyolojik tedavi kanserle nasıl mücadele eder?
Doktorlar, biyolojik tedavinin bağışıklık sisteminizin kanserle savaşmasına nasıl yardımcı olduğundan tam emin değildirler. Fakat şu şekilde olabileceğini düşünmektedirler:
- Biyolojik tedavi kanser hücrelerinin gelişimini durdurabilir ya da yavaşlatabilir.
- Bağışıklık sisteminin kanser hücrelerine zarar vermesini ya da onları yok etmesini kolaylaştırabilir.
- Kanser hücrelerinin vücudun diğer bölümlerin sıçramasını önler.
Bağışıklık sistemi nedir ve nasıl çalışır?
Bağışıklık sisteminiz içinde dalak, lenf bezleri, bademcikler, kemik iliği ve akyuvarlar yer alır. Bunların tümü sizi enfeksiyon kapmaktan ya da hastalanmaktan korumaya yardımcı olur.
Bağışıklık sisteminiz gerektiği gibi çalıştığında sizi sağlıklı tutan “iyi” hücrelerle hastalık oluşturan “kötü” hücreleri ayırt edebilir. Ancak bazen, bu böyle olmaz. Doktorlar bağışıklık sisteminin bazen niye kanser gibi hastalıklarla savaşmadığını araştırmaktadırlar.
Akyuvarlar bağışıklık sisteminizin önemli bir parçasıdır. Doktorunuz veya hemşireniz akyuvarlarınızdan bahsederken aşağıdakiler gibi sözcükler kullanabilirler:
- Monositler bir çeşit akyuvardır (beyaz kan hücresi).
- Lenfositler bir çeşit akyuvardır (beyaz kan hücresi).
- B hücreleri bir lenfosit türüdür.
- T hücreleri bir lenfosit türüdür.
- Doğal öldürücü hücreler bir lenfosit türüdür.
Bağışıklık sisteminin bölümleri
Biyolojik tedaviyle ilgili olarak doktoruma veya hemşireye soracağım sorular nelerdir?
- Bana niçin biyolojik tedavi önermektesiniz?
Tedavi seçenekleriniz kanserinizin tipine, kanserinizin ne kadar yayıldığına ve daha önceden denemiş olduğunuz tedavilere bağlıdır. Bazı kişiler için biyolojik tedavi en iyi seçeneğidir.
- Biyolojik tedavi benim tek tedavim mi olacak?
Bazı hastalara sadece biyolojik tedavi uygulanması gerekir. Diğerleri ise ayrıca kemoterapi ve radyasyon tedavisi de görürler. Doktorunuzla size hangi tedavinin uygulanacağını ve bunun size yararının nasıl dokunacağını konuşun.
- Tedavimi nerede göreceğim?
Biyolojik tedavilerin bazıları evde alabileceğiniz haplar ya da iğneler şeklinde uygulanır. Diğerleri ise damar yoluyla verildiği için hastaneye ya da kliniğe gitmenizi gerekir. Bu durumda, hastane ya da klinikte ne kadar yatacağınızı önceden araştırın.
- Ne sıklıkla tedavi göreceğim?
Tedavi şemaları değişiklikler gösterir. Biyolojik tedavi günde bir kez veya daha sık verilebilir. Diğerleri daha seyrektir, bazen haftada bir kez, belki de ayda bir ya da iki kez olabilir. Doktorunuz ne kadar sıklıkla tedavi göreceğinizi ve ne kadar süre bu tedavinin uygulanacağını size söyleyecektir.
- Tedavimin maliyeti ne kadar tutar?
Tedavinizin maliyeti ile ilgili olarak hemşirenizle, sosyal danışmanızla veya doktorunuzla görüşün. Bağlı bulunduğunuz sağlık sigortası kurumunun biyolojik tedaviyi ödeyip ödemediğini soruşturun.
- Olası yan etkiler nelerdir?
Diğer kanser tedavi türlerinde olduğu gibi, biyolojik tedavi de bazen yan etkilere yol açabilir. Bu yan etkiler arasında şunlar bulunabilir:
- Tedavinin uygulandığı yerde kızarıklık ve/veya şişlik.
- Ateş, titreme, bulantı, kusma, iştah kaybı, kemik ağrısı ve kas sancıları gibi gribal belirtiler.
- Düşük tansiyon (kan basıncının çok düşmesi).
Kanser aşıları nedir?
Kanser aşıları biyolojik tedavilerin bir türüdür. Diğer aşılar (kızamık ve kabakulak aşıları gibi) siz hastalanmadan önce yapılırken, kanser tedavisi kanser hastalığı oluştuktan sonra uygulanır.
Kanser aşıları kanserle mücadelenizde ve kanserin tekrarlamasını önlemede yararlı olabilir.
Doktorlar sürekli olarak kanser aşıları hakkında yeni bilgiler edinmektedirler. Günümüzde melanom, lenfoma ile böbrek, meme, yumurtalık, prostat, kalın barsak ve rektum kanseri tanısı konmuş kişilere kanser aşılarının nasıl yararlı olabileceği araştırılmaktadır.
Bazı biyolojik tedavilerin adları nelerdir?
Biyolojik tedavinin pek çok çeşidi vardır. Aşağıda bunlarla ve kanser tedavisindeki kullanımları ilgili sık kullanılan deyimler bulunmaktadır:
Kanser tedavileri:
- BCG veya Bacillus Calmette-Guérin mesane tümörünü veya mesane kanserini tedavi etmede kullanılır.
- IL-2 veya Interlökin-2 belli tip kanserleri tedavi eder.
- İnterferon alfa belli tip kanserleri tedavi eder.
- Rituxan veya Rituximab non-Hodgkin lenfomayı tedavi eder.
- Herceptin veya Trastuzumab meme kanserini tedavi eder.
Yan etkileri kontrol altında tutmak için uygulanan tedaviler:
- Neupogen veya G-CSF akyuvar sayısını artırarak kemoterapi gören hastalarda enfeksiyonun önlenmesine yardımcı olur.
- Procrit, Epogen veya Erithropoetin anemisi olan hastalarda alyuvar yapımına yardım eder.
- IL-11, Interlökin-11, Oprelvekin ya da Neumega platelet (bir tür kan hücresi) yapımına yardım eder.